Şiir sanatı, üzerine çok düşündüğüm ama hiç
yazmadığım bir alan. Şiir çünkü okunacak değil dinlenecek bir şeydir. Roman okunur,
öykü okunur ama şiir dinlenir. Elbette okurken dinlenir. Diyeceksiniz ki bu
dinlemeyi romanda ya da öyküde de yaparız. Evet, yaparız ama içinde şiir olan
metinlerde yaparız. Örnek vermeyeyim.
Bunu demekle şiirin fıtratında ritimsel,
müziksel bir ayin olduğunu söylemiş oluyorum. Şiir dinlenen bir şey benim için.
Müziğin notayla değil de sözle yaşam bulmuş hali. Şiir üzerine çok düşünüp hiç
yazmamamın nedeni bu; ben dinlediğim şeyleri yazmamayı, onların ezgi ve
tınılarını hissetmeyi tercih ediyorum.
Şimdi de yazmayacağım ama Mehmet Said Aydın’dan
bahsedeceğim. İtiraf etmeliyim ki ikinci yeniden sonra pek şiir dinlemiyordum.
Yazan arkadaşlar beni bağışlasınlar ama bana neredeyse hepsi ikinci yeninin
kötü bir taklidi gibi gelmiştir. İkinci yeniden sonra kendi ritmini ve müziğini
yakalayamamış, ikinci yeninin (özellikle kare ası; Edip, Cemal, Turgut ve Ece’nin)
sevimsiz ve özensiz taklidi olan bir şiir kuşağı oluştu çünkü.
Mehmet Said Aydın’ın şiirlerini okuyana kadar bu
fikrim sabitti. Elbette “şayir burda memleketi neye benzetmiştir?” zırvalığının
içine girmeyeceğim. Sonda söyleyeceğimi de şimdi söyleyeceğim: Mehmet Said
Aydın’ın şiirleri kendi soluğunu, ritmini, tınısını, ezgisini yaratarak ikinci
yeniden farklı bir müzik oluşturmuş bir şiirdir benim nazarımda.
Müzik erbapları daha iyi bilir ve olası hatamdan
dolayı beni bağışlasınlar ama küçük bir analoji yapacağım burada. Halk müziğinde
Garip diye bir ayak vardır. Sanat müziğinde Hicaz’a denk düşer. Dokunaklı,
hüzünlü, insanın içini titreten bir makamdır Garip. Baraklar ve hoyratlar bu
makamdadır genelde. Bazı Barak ve Hoyratlar, (ismi bile güzel) Hüseynî
makamında başlar hatta ve sonra Hicaz’a döner. Bu makamdaki türkü ve şarkıları
dinlediğinizde içinizde buruk ama güzel bir duygu oluşur. Esrik ve insanı
etkileyen bir türden söz ediyorum. İşte Mehmet Said Aydın’ın şiirlerinin doku
ve tınısında bunlar vardır. Onun şiirlerinin fıtratını biraz garip ve hicaz,
biraz hüseynî oluşturur. Barak ve hoyrat dinlemiş gibi olursunuz da bunla
kalınmaz. Derken araya bir dirhem bozlak da girmiştir.
Bu onun şiirinin kendine özgü ritmi ve kendine
özgü bir soluğu olduğu anlamına gelir. Bu öz ikinci yeniden farklıdır. Baz
olarak neden ikinci yeniyi aldığım tartışılabilir elbette. Ben şiirde ikinci
yeniyi doruk gördüğüm, bugüne kadar hiç aşılamadığını düşündüğüm ve ondan sonra
yazılan şiirlerin onun gölgesinde varolduğunu (dolayısıyla aslında gölgesiz
olduğunu) savunduğum için ikinci yeniyi baz alıyorum.
Mehmet Said Aydın o gölgeden kurtulup kendi
gölgesini yaratmış bir şair dokusuyla yazıyor şiirlerini. Hani garip dedik,
hicaz ve hüseynî dedik; barak, hoyrat, bozlak tadında türküler vs var dedik ama kendine özgü de dedik. Evet, Mehmet Said
Aydın kendine özgü bir şiir dinamiği tutturmuştur ve o özgünlüğün hamurunda
elbette dengbejler, klamlar, Ehmedê Xanî’ler Feqiyê Teyran’lar ve Evdalê Zeynikê’ler vardır.
Bu yüzden onun şiirine sanırım olsa olsa Kürd dili Hicazkar demek daha
doğrudur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder