26 Haziran 2014 Perşembe

Anlatı Geleneğiyle Yazı Geleneğinin Buluştuğu Nokta: Abdalın Bir Günü Ve Ünlü Dengbej Evdalê Zeynikê’nin Hayatı



Anlatı sanatıyla günümüz dünyası arasında oluşan uçurumdan söz ettiği Hikaye Anlatıcısı adlı ünlü denemesinde Benjamin, sözlü anlatı geleneğinin artık hiçbir hükmünün kalmadığından yakınır. “Adı size ne kadar tanıdık gelirse gelsin, hikaye anlatıcısının hayatımızda hiçbir hükmü yok. Çoktan uzaklaştı bizden, gittikçe de uzaklaşıyor” [1]

Bu durum modern dünyanın bir “nimeti.” Kendini yıkıntılar ve yenilgiler üzerine inşa eden modern dünya, ardında deneyim kaybı ve bellek yitimi gibi onarılması güç iki yara bıraktı. Bu iki yitim, anlatı geleneğinin üzerine yükseldiği sacayak olması anlamıyla ele alınmayı hak eden, modern dünyanın özeleştiri öğeleridir. Bu noktada deneyim ile bellek arasındaki bağ göz ardı edilemez. Deneyimlerin bir yönüyle toplanma merkezi konumunu temsil eden bellek, modern dünyanın araçlarıyla diskalifiye edilerek deneyimlerin de yokolumunu hızlandırdı. Belleksizleştirilmiş bir toplum modelinde deneyim, tahayyül sınırlarının dışındadır. Bu nedenle, “bir şeyi layıkıyla hikaye edebilen insanlara gittikçe daha az rastlıyoruz artık.” [2]

Deneyimin değer kaybetmesiyle ünlenen modern çağın başı, yeni bir anlatıya yer açtı; roman sanatı. Yazılı kültür ürünü olarak romanın, yaşanmışlık ve bellekle örülen hikaye anlatıcılığının yerini alması bu yönüyle tesadüf değildi. Yine aynı denemesinde Benjamin, roman sanatının diğer tüm düzyazı türlerinden ayrıldığı noktayı, sözlü edebiyattan gelmiyor ve ona dönmüyor olmasına bağlamaktadır. “Bu onu en çok da hikaye anlatıcılığından ayırmaktadır.” [3]

Türler arasında köprü…
Selim Temo çevirisiyle Türkçe’de yayınlanan son romanı, Abdalın Bir Günü ile de Mehmed Uzun, bu iki yazın türünü ustalıkla birleştiren bir yazar olarak türler arasında köprü işlevi kuruyor. Sözlü anlatı geleneğinin ustası, dengbejlerin piri Evdalê Zeynikê’nin hayatını, bir başka dengbej olan Ehmedê Fermanê Kiki’nin anlatı diliyle kurgulayan Mehmed Uzun, deneyim ve yaşanmışlıklarla bezeli hikaye anlatıcılığının üzerindeki perdeyi kaldırarak, dengbejlere has destansı söylemin roman diliyle buluştuğu önemli bir ürün ortaya çıkartıyor.

Ancak bu romanı değerli kılan yalnızca bu yön değil. Modern Kürt yazınının yaratıcılarından biri olarak Mehmed Uzun, yalnızca bu romanıyla değil yazdığı diğer romanlarında da aynı üslubu kullanarak köklerinden kopmadan evrenseli yakalayan estetik bir söylem yaratmasının yanında, bu son romanıyla yeni bir biçime daha imza atıyor. Roman, Evdalê Zeynikê’nin hayatını anlatıyor gibi görünse de bu bir biyografi değil. Öte yandan romanın anlatıcı kişisi Ehmedê Ferman da romanın anlatım nesnesi değil. İşte tam bu noktada eser farklı bir anlam kazanıyor. Roman, anlatanın zamanı ile anlatılanın zamanı arasında bir karışıklık olduğu izlenimi yaratsa da, üst kurgu düzleminde bir gün içinde olup bitmektedir. Romanın anlatıcı kişisi Ehmedê Ferman’dır ve anlatı şafakla başlayıp şafakla biter. Ehmedê Ferman’ın bu anlatısı içinde sözünü ettiği, anlattığı kişi ise Evdalê Zeynikê’dir ve tıpkı destanlarda olduğu gibi geriye dönüşler, ileri atlamalarla zaman sınırı ortadan kalkıyor. Bu yönüyle roman, iç katmanda anlatılan Evdalê Zeynikê’nin öyküsünü bir gün içinde olup biten dış anlatıya bağlayarak katmanlı bir yapıya bürünüyor. Bu deneysel özelliğiyle roman kendini, tıpkı antik yunan tragedyalarında karşımıza çıkan, “güneşin bir günlük dönüşüyle” sınırlarken, içerideki anlatı,“kendini zamanla sınırlandırmayan destan”[4] özelliği ile var ediyor.

Yerelden evrensele…
Romana deneysel bir tür özelliği katan katmanlı, sarmal yapısı nedeniyle Abdalın Bir Günü, klasik roman türlerinde bulunan merkez ve denge unsurlarını da yapı bozuma uğratarak, okuyucuyu tek bir izleğe, örneğin anlatıcı Ehmedê Fermanê Kiki’ye bağlı kılmayan bir okuma yoluna da sokabilmektedir. Geleneksel anlatı türünün modern (hatta yapıyı bozan bu özelliğinden dolayı post-modern) özelliklerle buluştuğu Abdalın Bir Günü’nün bir anlatıcı kurgusuyla yazılmış olması da iki nedenden dolayı es geçilmemelidir. İlki, bu tercih bir yanıyla Mehmed Uzun’un köklerine ve geleneğine olan bağlılıkta gizlidir. Bu kök, kendini sözlü gelenekle var etmiş olan dengbejlik geleneğidir. Üzeri külle örtülmüş bir kültürün derin araştırıcısı olarak Mehmed Uzun, yok edilmiş bir dil içinden yeni bir edebi söylem yaratırken soluğu yine kendi köklerinde aramaktadır. Köklerinin, tıpkı bir fener gibi yürüyüş yolunu aydınlattığının ve önünü aydınlatan o kısık ışıkla uzun soluklu yürüyebileceğinin farkındadır Mehmed Uzun. Kendini edebi bir söylem olarak var edememiş bir dilde yazmanın zorluğu düşünüldüğünde, yaratılan modern edebi söylemin derin anlamı daha bir anlaşılır hale gelmektedir. Fenerin o kısık ışığı onu evrensel olana yaklaştırmaktadır. Roman ve kurgu Mehmed Uzun’a ait olsa da, anlatı metaforik düzlemde Mehmed Uzun’a değil yine bir dengbej olan Ehmedê Ferman’a aittir. Bu biçem ve biçim sözlü kültürle yazılı kültürün ustalıkla buluştuğu çizgidir. Evdalê Zeynikê gibi ünlü bir dengbej ancak yine aynı anlatı kültürünün içinden gelmiş, deneyim ve bellek yitimini yaşamamış bir başka anlatı ustası tarafından dile gelebilmektedir. “Dengbejler, dengbejlerin halini ahvalini iyi bilirler.” Bu, yazarın da farkında olduğu bir durumdur ve herkes gibi, gözlerini “Evdalê Zeynikê’nin stranlarıyla açmış” olan Ehmedê Ferman’ın dilinde (kaleminde) Evdalê Zeynikê gibi bir dengbej tekrar dile gelmektedir.

Yazı kültürüne yabancı bir söz ustası olan Ehmedê Ferman, bu bağlamda romana farklı bir anlam da katar. Sözü yazım aracı kalem değil, her zamanki gibi dili ve sesidir. Yazı çoğu zaman “okura” değil, “dinleyiciye” söylenen bir strana dönüşür. Bu biçim modern edebi söylemde çok sık karşılaşılmayan bir yadırgatma işlevidir ve sözün kendi iç kurgusu içinde yeniden üretimidir aynı zamanda.

Romanın bu denli etkili anlatımında çevirinin payı ise es geçilemeyecek kadar önemli. Abdalın Bir Günü, diğer Mehmed Uzun çevirileriyle karşılaştırıldığında, çevirmen gölgesinde kararmıyor. Bu yönüyle Selim Temo, “Mehmed Uzun eğer Türkçe yazmış olsa idi ancak böyle anlatabilirdi” dedirtecek bir çeviri ustalığı sergileyerek okuyucuya Mehmed Uzun okuma keyfi veriyor.

(Milliyet Sanat)
03.10.2005


[1] Walter Benjamin, Son Bakışta Aşk, Çev: Nurdan Gürbilek. (İstanbul: Metis Seçkileri, Ocak 1995).s.77.
[2] Age. s. 77.
[3] Age. s.81.
[4] Aristoteles, Poetika, Çev: Samih Rifat, (İstanbul: K Kitaplığı, 2003). S.29.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder