“Mekânın Poetikası” adlı
çalışmasında Bachelard, insanların süreç içinde yaşadıkları mekânlara
benzediğini, Quasimodo örneğinden yola çıkarak anlatır. Tıpkı “salyangoz’un
kendi kabuğunun şeklini alması gibi Quasimodo’da katedralin şeklini almıştır”
der. Bu yönüyle bakıldığında insanla yapının garip bir izdüşümselliği olduğu
sonucunu çıkararak, mekânın belirleyici özelliğine değinir Bachelard.
İlk romanı Her Temas İz Bırakır’da Ankara’yı yalnızca
fon olarak kullanan (ya da karakter haline getiremeyen) Emrah Serbes, yine bir
“AnKara polisiyesi” olan ikinci romanı Son
Hafriyat’ta bu kez Ankara’yı neredeyse bir karakter haline getirip, romanın
omurgasına oturtarak Bachelard’ı haklı çıkarmış. Hem romanın ismi ve hem de
“katil” kentin kazı alanına dönmüş haliyle izdüşümsel bir kesişme yaşarken,
romanın diğer kahramanları da kentin puslu, kapalı ve susuz halinin etkisine
kapılmış.
Ankara’yı bilenler, kentin yol, köprü vs. adı
altında mütemadiyen bir kazı alanına dönüştüğünü, önemli yerlerinin
yıkıldığını, kentin dokusunun tarumar edildiğini bilir. Tıpkı romanın ismi gibi
“Hafriyat” kentidir Ankara. Yazar, “sorunlu katil” Red Kit’in, kurbanlarını
muhtelif yerleri kazarak gömmesi ile Ankara’nın sağının solunun kazı alanı
haline getirilmesi arasında koşutluk kurarak, Ankara gerçeğini edebi bir
malzeme haline getirmeyi başarmış. Haliyle polisin, belediyenin olur olmaz
yerlere açtığı çukurlarla, “katilin” açtığı çukurlar arasında sersemlemesi de
yazarın esprili anlatımıyla bütünleşerek, romanı daha şen bir hale getirmiş.
Bu yönleriyle bakıldığında, ilk
yazarlık deneyiminin, yazar üzerinde genellikle pozitif bir etkisi vardır savı
haklılığını ispatlıyor. İlklere, bu anlamıyla “atölye” olarak bakıldığında, bu
pozitif etkiden yararlanmayı bilenler, deneyim biriktirmenin yanında
olgunlaşmanın; taşı kırmakta ustalaşmanın da basamağını döşemiş olurlar.
Her
Temas İz Bırakır romanı
da Emrah Serbes için iyi bir atölye deneyimi olarak anılmayı hak ediyor. İkinci
romanı Son Hafriyat, ilk romanın
döşediği basamağı bir kat daha arttırmış olarak gerçek bir “AnKara” polisiyesi
olarak karşımıza çıkıyor. İlk elden şunu söylemek mümkün: Son Hafriyat, hem kurgu, hem edebi anlatım ve hem de kentin
kullanımı açısından, ilk romanından daha üst bir basamakta olmayı hak eden bir
roman. Romanın kişilerinde bir değişiklik yok ama yenilikler var. İlk romanda
başkahramanlığı Behzat Ç. tek başına yükleniyordu. Behzat Ç. Son Hafriyat’ta yine romanın başkahramanı
ancak ilkinden farklı olarak romanın sonlarına dek (ilk romanda kızının
intiharı nedeniyle yaşadığı travmadan dolayı) hiç konuşmayan, kentin puslu,
kasvetli havasından muzdarip ve söylemek istediklerini hareketleriyle anlatan
bir başkahraman olarak çizilmiş. Polisiyenin tümüyle kurmaca bir mantık üzerine
kurulduğunu ve polisiye vakalar karşısında sözsel bir aktivasyona ihtiyaç
olduğu gerçeği düşünüldüğünde, sorumluluğu hiç konuşmayan bir karaktere
yüklemek yazarlık hüneri gerektirir. Emrah Serbes’in bunu büyük oranda
gerçekleştirmiş olduğunu söyleyebiliriz.
Behzat Ç.’nin yanında romanın
bir diğer kahramanının Ankara olduğunu söyledik. Bunun dışında “sorunlu katil”
Red Kit’i anmak gerek. İlk romanda derinlikli bir katil profili çizmiyordu bize
yazar. Burada ise derinlikli diyebileceğimiz bir “katil” profili ile
karşılaşıyoruz. Ancak bunun sıradan bir katil olmadığını da romanın henüz
başlarında anlıyoruz. “Katil”in derinliğini de zaten sıradan bir katil olmaması
oluşturuyor. Yazının başından itibaren katil kelimesini tırnak içinde yazmış
olmamız bu anlamıyla tesadüf değil.
“Katil”
kim?
Romanın kanımca en ilgi
çekici yerini bu soru oluşturuyor. İlk romanından farklı bir cinai kurgu
kullanarak okura öncelik tanıyan Emrah Serbes, cinayeti işleyenin kim olduğunu
başlarda söyleyerek, katilin, kendisine Red Kit diyen adam olduğu bilgisini
veriyor. Böylece okuru ilk romanından farklı bir merakın içine hapsediyor.
Okur, romanın henüz ilk sayfalarında sağı solu kazarak insanları toprağın
altına gömen bir “katille”; Red Kit’le karşılaşıyor. Bu andan itibaren okur,
klasik polisiyedeki gibi, “katilin” kim olduğunu merak etmek yerine Behzat Ç.
ve arkadaşlarının bunu nasıl bulacağını, Red Kit denilen adamın neden bu tür
“tuhaf” öldürme yolu seçtiğini düşünmeye koşullanarak, farklı bir bağlanmanın
içine çekiliyor.
Okur başından itibaren Red
Kit’i ve değişik öldürme yöntemini, polislerle birlikte anlamaya çalışıyor.
Ancak dikkatli okur için romanın ortalarında Red Kit’in öyle sıradan bir
“katil” olmadığı anlaşılıyor. Bunun anlaşılabilmesi için de yazar okuru
sosyolojik alana doğru iterek, romanın alt metnini okuyabilme anlamında okura
farklı bir açılım sunuyor. Okurun gördüğü “katil” cismani olarak Red Kit’tir. Ancak
bu kanı, Red Kit’in psikologa gitmesiyle bozulmaya başlıyor. Yazar, psikolog
üzerinden analepsis (şimdiyi anlatırken geçmişe değinme) bir yöntem uygulayarak
okuru Red Kit’in geçmişine götürüyor. Anne ve babası “terörist” olduğu için,
küçük kız kardeşiyle birlikte polisler tarafından yargısız infaza uğramış olan
Red Kit, yetiştirme yurtlarında büyüyor. Pek doğal olarak, bilinçaltında
biriktirdiği kin de onunla birlikte büyüyor. Dolayısıyla yazar, psikolog
vasıtasıyla bize asıl katilin siyasal sistem olduğunu; daha doğrusu Red Kit’in
politik kinle hareket eden bir “katil” olduğunu göstermekle, sıradan katil
anlayışını bozuyor. Sorunlu büyüyen Red Kit, ailesini öldüren polislerden
“sorunlu” biçimde intikam alıyor. Tragedyadaki pozitif değer olgusuyla analoji
yapılacaksa, okur Red Kit’le özdeşleşim yaşayarak, ona kısmi oranda haklılık
payesi veriyor. Bu yönleriyle bakıldığında roman bize asıl katilin kim olduğunu
tartışma olanağı yaratmakla, sistemi sorgulama olanağına da kapı aralamayı
başarıyor.
Ancak bu noktada bir sorunla
karşılaşıyoruz. Yazar, romana başlamadan Rakel Dink’in, Hrant Dink’in cenazesinde
söylediği bir lafı dibace niyetine kullanmış. “Bir bebekten bir katil yaratan
karanlığı sorgulamadan hiçbir şey yapılamaz kardeşlerim.” Red Kit’in neden
“katil” olduğu anlaşıldığında, yazarın, Rakel Dink’in bu anlamlı sözünü
alıntılamasının tesadüf olmadığını gösteriyor. Ne var ki, Rakel Dink’in bu
sözüyle, yazarın “katil” prototipi arasında bağlamsal bir farklılık olduğunu
düşündüğümüzde bir paradoksla karşılaştığımızı da söylemek gerekmektedir.
Teorik olarak her iki katilin de sistem tarafından yaratıldığı doğru olsa bile,
bu durum “katil”lerin niyetlerinin farklı olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
Yazar, farkında olmadan Hrant Dink’in katiliyle, kendi yarattığı “katil” Red
Kit’i aynı kefeye koyarak toptancı bir bakışın altında kalıyor. Red Kit bize
kısmi de olsa, sistemi sorgulama olanağı yaratırken, diğeri sistemi
sorgulayanların başına neler gelebileceğini gösteriyor. Bu yönüyle
bakıldığında, farklı bir bağlamda ele alınması gereken Rakel Dink’in manalı
sözünün altı boşalıyor.
Polisiye
romanda Polisiye “tavır”
Son
Hafriyat’ta polisin
tavrına ilişkin de birkaç şey söylemek gerekli. Romanda önüne geleni işkence
ederek döven, yalan beyanlarla suçlarını örtbas edip birbirlerini kurtarmaya
çalışan polisleri okuyunca, romandaki polislerin, ülkedeki polis gerçekliğiyle
benzeştiğini görüyoruz. Bu durum yazarın, eleştirel olmasa da olaya gerçekçi
yaklaştığını gösteriyor.
Oysa polisiye bir romanda
okur polisin farklı bir tavırda olmasını bekliyor. Neticede kurgusal bir cinai
durumdan söz ettiğimize göre, polisin tavrı da kurguya hizmet eder biçimde
olmalıdır. Polisiye bir kurguda okur, cinayetin nedenlerini ve katilin kim
olduğunu, kaba dayak ve işkence ile değil de (ki ülkemizde olan genelde budur)
akıl yöntemiyle, ipuçlarını bir araya getirerek (ki ülkemizde olmayan budur)
çözecek bir polis kurgusu bekliyor. Bu yönüyle bakıldığında romanda eksik bir
tat olduğunu da söylememiz gerekiyor. Kaba kuvvet ya da işkence yöntemiyle adam
“konuşturma”, ülkemize has bir yöntem olsa da, polisiye romanda pek görülen bir
tavır değil ya da olmamalı. Yine de ironik bir durum olarak polisin “katili”
ararken kullandığı yöntem, yazar pek eleştirel yaklaşmasa da, okuru eleştirel
bir bakışa yönlendiriyor diyebiliriz.
Bunlara rağmen, ilk romana
kıyasla daha başarılı bir çalışmaya imza attığını söyleyebiliriz Emrah
Serbes’in. Son Hafriyat, temasın
bıraktığı ilk izin ardından iyi bir ikinci iz bırakarak, üçüncü izin
gerekliliğini söyletiyor bize.
Emrah
Serbes
Son Hafriyat
Bir
AnKara Polisiyesi
İletişim,
2008
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder