26 Haziran 2014 Perşembe

Bir AnKara polisiyesi olarak temasın bıraktığı ikinci iz: Son Hafriyat




“Mekânın Poetikası” adlı çalışmasında Bachelard, insanların süreç içinde yaşadıkları mekânlara benzediğini, Quasimodo örneğinden yola çıkarak anlatır. Tıpkı “salyangoz’un kendi kabuğunun şeklini alması gibi Quasimodo’da katedralin şeklini almıştır” der. Bu yönüyle bakıldığında insanla yapının garip bir izdüşümselliği olduğu sonucunu çıkararak, mekânın belirleyici özelliğine değinir Bachelard.
İlk romanı Her Temas İz Bırakır’da Ankara’yı yalnızca fon olarak kullanan (ya da karakter haline getiremeyen) Emrah Serbes, yine bir “AnKara polisiyesi” olan ikinci romanı Son Hafriyat’ta bu kez Ankara’yı neredeyse bir karakter haline getirip, romanın omurgasına oturtarak Bachelard’ı haklı çıkarmış. Hem romanın ismi ve hem de “katil” kentin kazı alanına dönmüş haliyle izdüşümsel bir kesişme yaşarken, romanın diğer kahramanları da kentin puslu, kapalı ve susuz halinin etkisine kapılmış.
 Ankara’yı bilenler, kentin yol, köprü vs. adı altında mütemadiyen bir kazı alanına dönüştüğünü, önemli yerlerinin yıkıldığını, kentin dokusunun tarumar edildiğini bilir. Tıpkı romanın ismi gibi “Hafriyat” kentidir Ankara. Yazar, “sorunlu katil” Red Kit’in, kurbanlarını muhtelif yerleri kazarak gömmesi ile Ankara’nın sağının solunun kazı alanı haline getirilmesi arasında koşutluk kurarak, Ankara gerçeğini edebi bir malzeme haline getirmeyi başarmış. Haliyle polisin, belediyenin olur olmaz yerlere açtığı çukurlarla, “katilin” açtığı çukurlar arasında sersemlemesi de yazarın esprili anlatımıyla bütünleşerek, romanı daha şen bir hale getirmiş.
Bu yönleriyle bakıldığında, ilk yazarlık deneyiminin, yazar üzerinde genellikle pozitif bir etkisi vardır savı haklılığını ispatlıyor. İlklere, bu anlamıyla “atölye” olarak bakıldığında, bu pozitif etkiden yararlanmayı bilenler, deneyim biriktirmenin yanında olgunlaşmanın; taşı kırmakta ustalaşmanın da basamağını döşemiş olurlar.
Her Temas İz Bırakır romanı da Emrah Serbes için iyi bir atölye deneyimi olarak anılmayı hak ediyor. İkinci romanı Son Hafriyat, ilk romanın döşediği basamağı bir kat daha arttırmış olarak gerçek bir “AnKara” polisiyesi olarak karşımıza çıkıyor. İlk elden şunu söylemek mümkün: Son Hafriyat, hem kurgu, hem edebi anlatım ve hem de kentin kullanımı açısından, ilk romanından daha üst bir basamakta olmayı hak eden bir roman. Romanın kişilerinde bir değişiklik yok ama yenilikler var. İlk romanda başkahramanlığı Behzat Ç. tek başına yükleniyordu. Behzat Ç. Son Hafriyat’ta yine romanın başkahramanı ancak ilkinden farklı olarak romanın sonlarına dek (ilk romanda kızının intiharı nedeniyle yaşadığı travmadan dolayı) hiç konuşmayan, kentin puslu, kasvetli havasından muzdarip ve söylemek istediklerini hareketleriyle anlatan bir başkahraman olarak çizilmiş. Polisiyenin tümüyle kurmaca bir mantık üzerine kurulduğunu ve polisiye vakalar karşısında sözsel bir aktivasyona ihtiyaç olduğu gerçeği düşünüldüğünde, sorumluluğu hiç konuşmayan bir karaktere yüklemek yazarlık hüneri gerektirir. Emrah Serbes’in bunu büyük oranda gerçekleştirmiş olduğunu söyleyebiliriz.
Behzat Ç.’nin yanında romanın bir diğer kahramanının Ankara olduğunu söyledik. Bunun dışında “sorunlu katil” Red Kit’i anmak gerek. İlk romanda derinlikli bir katil profili çizmiyordu bize yazar. Burada ise derinlikli diyebileceğimiz bir “katil” profili ile karşılaşıyoruz. Ancak bunun sıradan bir katil olmadığını da romanın henüz başlarında anlıyoruz. “Katil”in derinliğini de zaten sıradan bir katil olmaması oluşturuyor. Yazının başından itibaren katil kelimesini tırnak içinde yazmış olmamız bu anlamıyla tesadüf değil.

“Katil” kim?
Romanın kanımca en ilgi çekici yerini bu soru oluşturuyor. İlk romanından farklı bir cinai kurgu kullanarak okura öncelik tanıyan Emrah Serbes, cinayeti işleyenin kim olduğunu başlarda söyleyerek, katilin, kendisine Red Kit diyen adam olduğu bilgisini veriyor. Böylece okuru ilk romanından farklı bir merakın içine hapsediyor. Okur, romanın henüz ilk sayfalarında sağı solu kazarak insanları toprağın altına gömen bir “katille”; Red Kit’le karşılaşıyor. Bu andan itibaren okur, klasik polisiyedeki gibi, “katilin” kim olduğunu merak etmek yerine Behzat Ç. ve arkadaşlarının bunu nasıl bulacağını, Red Kit denilen adamın neden bu tür “tuhaf” öldürme yolu seçtiğini düşünmeye koşullanarak, farklı bir bağlanmanın içine çekiliyor.
Okur başından itibaren Red Kit’i ve değişik öldürme yöntemini, polislerle birlikte anlamaya çalışıyor. Ancak dikkatli okur için romanın ortalarında Red Kit’in öyle sıradan bir “katil” olmadığı anlaşılıyor. Bunun anlaşılabilmesi için de yazar okuru sosyolojik alana doğru iterek, romanın alt metnini okuyabilme anlamında okura farklı bir açılım sunuyor. Okurun gördüğü “katil” cismani olarak Red Kit’tir. Ancak bu kanı, Red Kit’in psikologa gitmesiyle bozulmaya başlıyor. Yazar, psikolog üzerinden analepsis (şimdiyi anlatırken geçmişe değinme) bir yöntem uygulayarak okuru Red Kit’in geçmişine götürüyor. Anne ve babası “terörist” olduğu için, küçük kız kardeşiyle birlikte polisler tarafından yargısız infaza uğramış olan Red Kit, yetiştirme yurtlarında büyüyor. Pek doğal olarak, bilinçaltında biriktirdiği kin de onunla birlikte büyüyor. Dolayısıyla yazar, psikolog vasıtasıyla bize asıl katilin siyasal sistem olduğunu; daha doğrusu Red Kit’in politik kinle hareket eden bir “katil” olduğunu göstermekle, sıradan katil anlayışını bozuyor. Sorunlu büyüyen Red Kit, ailesini öldüren polislerden “sorunlu” biçimde intikam alıyor. Tragedyadaki pozitif değer olgusuyla analoji yapılacaksa, okur Red Kit’le özdeşleşim yaşayarak, ona kısmi oranda haklılık payesi veriyor. Bu yönleriyle bakıldığında roman bize asıl katilin kim olduğunu tartışma olanağı yaratmakla, sistemi sorgulama olanağına da kapı aralamayı başarıyor.
Ancak bu noktada bir sorunla karşılaşıyoruz. Yazar, romana başlamadan Rakel Dink’in, Hrant Dink’in cenazesinde söylediği bir lafı dibace niyetine kullanmış. “Bir bebekten bir katil yaratan karanlığı sorgulamadan hiçbir şey yapılamaz kardeşlerim.” Red Kit’in neden “katil” olduğu anlaşıldığında, yazarın, Rakel Dink’in bu anlamlı sözünü alıntılamasının tesadüf olmadığını gösteriyor. Ne var ki, Rakel Dink’in bu sözüyle, yazarın “katil” prototipi arasında bağlamsal bir farklılık olduğunu düşündüğümüzde bir paradoksla karşılaştığımızı da söylemek gerekmektedir. Teorik olarak her iki katilin de sistem tarafından yaratıldığı doğru olsa bile, bu durum “katil”lerin niyetlerinin farklı olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Yazar, farkında olmadan Hrant Dink’in katiliyle, kendi yarattığı “katil” Red Kit’i aynı kefeye koyarak toptancı bir bakışın altında kalıyor. Red Kit bize kısmi de olsa, sistemi sorgulama olanağı yaratırken, diğeri sistemi sorgulayanların başına neler gelebileceğini gösteriyor. Bu yönüyle bakıldığında, farklı bir bağlamda ele alınması gereken Rakel Dink’in manalı sözünün altı boşalıyor.

Polisiye romanda Polisiye “tavır”
Son Hafriyat’ta polisin tavrına ilişkin de birkaç şey söylemek gerekli. Romanda önüne geleni işkence ederek döven, yalan beyanlarla suçlarını örtbas edip birbirlerini kurtarmaya çalışan polisleri okuyunca, romandaki polislerin, ülkedeki polis gerçekliğiyle benzeştiğini görüyoruz. Bu durum yazarın, eleştirel olmasa da olaya gerçekçi yaklaştığını gösteriyor.
Oysa polisiye bir romanda okur polisin farklı bir tavırda olmasını bekliyor. Neticede kurgusal bir cinai durumdan söz ettiğimize göre, polisin tavrı da kurguya hizmet eder biçimde olmalıdır. Polisiye bir kurguda okur, cinayetin nedenlerini ve katilin kim olduğunu, kaba dayak ve işkence ile değil de (ki ülkemizde olan genelde budur) akıl yöntemiyle, ipuçlarını bir araya getirerek (ki ülkemizde olmayan budur) çözecek bir polis kurgusu bekliyor. Bu yönüyle bakıldığında romanda eksik bir tat olduğunu da söylememiz gerekiyor. Kaba kuvvet ya da işkence yöntemiyle adam “konuşturma”, ülkemize has bir yöntem olsa da, polisiye romanda pek görülen bir tavır değil ya da olmamalı. Yine de ironik bir durum olarak polisin “katili” ararken kullandığı yöntem, yazar pek eleştirel yaklaşmasa da, okuru eleştirel bir bakışa yönlendiriyor diyebiliriz.
Bunlara rağmen, ilk romana kıyasla daha başarılı bir çalışmaya imza attığını söyleyebiliriz Emrah Serbes’in. Son Hafriyat, temasın bıraktığı ilk izin ardından iyi bir ikinci iz bırakarak, üçüncü izin gerekliliğini söyletiyor bize.

Emrah Serbes
Son Hafriyat
Bir AnKara Polisiyesi
İletişim, 2008


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder