26 Haziran 2014 Perşembe

Bir AnKara polisiyesi: Her Temas İz Bırakır


Gerçekliğin öldüğünü ve ne katilinin ne de cinayet nedeninin bulunamadığını belirten Baudrillard’a gelene dek kusursuz cinayetten söz edilemezdi. Felsefi bir argüman olarak gerçekliğin ölümü simgesel düzlemde kusursuz bir cinayet senaryosu olabilir ancak somut bir cinayetin kusurlu olma gerçeği henüz değişiklik göstermemektedir. Her temas hala bir iz bırakmaktadır.
Bildiğimiz kadarıyla edebiyat dünyası kusursuz bir cinayet romanına tanık olmadı. Bu durum cinayetin kusursuz olamayacağı saptamasının bilinçlerde yarattığı basıncın bir sonucu olabilir. Ama nereden bakılırsa bakılsın cinayetin kusuru yine cinayet olgusunun kendisinde yatmaktadır. Baudrillard’dan aldığımız fikirle söyleyecek olursak, dünya belirli bir gerçeklik üzerine oturmaktadır ve bu durumun kendisi kusurludur.
“Her Temas İz Bırakır” romanı kuşkusuz kusursuz bir cinayet romanı örneği olarak çıkmıyor karşımıza. Ancak yazar Emrah Serbes buna yakın bir fikirle yazdığı romanında bir olguyu öne çıkarıyor. Ona göre, daha doğrusu romanın baş polis kahramanı Behzat Ç.’ye göre, “kolay çözülen cinayetler planlı olanlardır, plansız cinayetleri çözmek ise zordur.” Bu zorluğun nereden kaynaklandığı romanın alt okumasında ortaya çıkıyor. Rutinleşmiş gerçeklik algısı beraberinde rutinleşmiş, statikleşmiş algı ve düşünce kalıpları yaratmaktadır. Oysa gerçeklik (yani “plan”) bozuma uğradığında ya da gerçekliğin yerini Baudrillard’ın deyimiyle “görüntüler” almaya başladığında, yaşanılanı algılayabilmek için farklı düşünme pratiklerine ihtiyaç duyulmaktadır. Çünkü bozum, mekanikleşmiş düşünce kalıplarıyla algılanamayacak denli komplekstir.  
Emrah Serbes “Her temas iz bırakır” romanında gerçekliğin ve mekanikleşmiş algı kiplerinin kırılmasını önceden yapılmış bir cinayet kurgusunun bozulması üzerinden anlatarak, “plansız cinayetleri” çözmenin yolunun yalnızca farklı düşünme edimleriyle ve algı kipleriyle olabileceğini kanıtlamaya çalışıyor. Romanın yüzeyinde neredeyse her polisiye roman kurgusunda karşılaştığımız karmaşık ilişkiler ağı, kurgunun altına indikçe okuyucuyu yaşanılanların yalnızca görüntülerden ibaret olduğuna, gerçekliğin birileri tarafından bozuma uğratıldığına doğru tanıklığa yönlendiriyor.

Baldaki Tuz…
Romanın merkezine oturan vaka ilk etapta sıradan bir intihar vakası olarak görülüyor. Yüzeysel bir taramadan sonra olayın basit bir intihar vakası olmadığı belli olur ancak ipuçları olayın çorap söküğü gibi çözülmesine vesile olmaz. İşin içinde polis teşkilatının neredeyse tüm birimlerinin (Terörle Mücadele, Mit, Cinayet Şubesi) bulunduğu durum sanıldığından daha karmaşıktır ve görüntünün ardında birçok giz bulunmaktadır. Durumun bu denli çetrefilli olmasının en temel nedeni ise ölen kişinin politik bir geçmişinin olmasıdır. Terörle mücadelenin ve Mit’in olayın içine girmesinin nedeni de budur. Çünkü terörle mücadele şubesi ve Mit yaşanılan gerçekliği bozuma uğratmaya; olayı örgüt içi bir hesaplaşma olarak gösterip asıl katili saklamaya ve cinayetin üstünü kapatmaya çalışmakta, bir “teröristi” de bu vesileyle “içeri tıkma” planları yapmaktadır. Ne var ki cinayeti işleyen kişi bu planı bozarak kendi planını uygulamaya karar verir ve cinayet plansız bir hal aldığı için çözümü de zorlaşır.
Burada yazar Emrah Serbes’in bir paradoksu bulunuyor. Eğer yaşanan vaka yazarın yahut baş komiser Behzat Ç.’nin belirttiği gibi plana uygun olarak yapılmış olsaydı bu cinayetin çözümü olmayacak ve sır olarak kalacaktı. Çünkü Terörle Mücadele ve Mit olaya örgüt içi infaz süsü vererek olayın üstünü örtecekti. O halde “planlı işlenen cinayetler kolay çözülür” saptaması kendini ispatlama zemini bulamamaktadır. Romanın gelişim süreci ise aslında cinayetin plansız yapılmasından dolayı çözüldüğü ve çözülebileceği olgusunu beslemektedir. Çünkü cinayet plansız yapıldığı için çözülmüştür. Yine Baudrillard’dan apardığımız düşünceden yola çıkıp söylersek; “Cinayetin kusurunun izini bulabilmek için gerçekliği ortadan kaldırmak gerekmektedir.” Cinayeti işleyen kişi de yapılan plan anlamında “gerçekliği” bozduğundan dolayı ortada büyük bir “kusur” bırakmıştı ve cin hafiye Behzat Ç.’nin, bu kusuru, “Büyük Kedilerin Günlüğü” ya da evine aldırdığı 32’li tuvalet kâğıdı gibi kimi çağrışım yöntemleriyle bulması o kadar da zor olmadı.

Balın baskın çıkan tadı…
Bu ince “tuz” detayı romanın ağzımızda bıraktığı güçlü bal etkisini bastıramıyor kuşkusuz. Çünkü roman bir polisiye kurguda bulunması gereken heyecan, merak ve sürükleyicilik gibi öğeleri ustalıkla işlemesinin yanında anlatılan yan hikâyeler de yazarın “şen” kalem tonuyla buluşarak balın tadını güçlendirici bir etki yaratıyor.
Karlı bir kış mevsimi Ankara’sını arka fona oturtan Emrah Serbes, okunması kolay ve eğlenceli, güçlü kurgusu ve sağlam kalemiyle edebiyat dünyasında iz bırakacak bir temas gerçekleştirmeyi başarıyor. Edebiyat dünyasını yeni ve genç bir polisiye kalemle karşı karşıya bırakıyor.
Yazarın romanda sıklıkla kullandığı tanımlamalarla söyleyecek olursak; bu “sahalar” onun “kombine” vuruşlarına tanık olmaya devam edeceğe benziyor…

Her temas iz bırakır / Bir AnKara Polisiyesi
Roman / 298 Sayfa
Yazar: Emrah Serbes
İletişim Yayınları / 2006





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder