Gerçekliğin öldüğünü ve ne
katilinin ne de cinayet nedeninin bulunamadığını belirten Baudrillard’a gelene
dek kusursuz cinayetten söz edilemezdi. Felsefi bir argüman olarak gerçekliğin
ölümü simgesel düzlemde kusursuz bir cinayet senaryosu olabilir ancak somut bir
cinayetin kusurlu olma gerçeği henüz değişiklik göstermemektedir. Her temas
hala bir iz bırakmaktadır.
Bildiğimiz kadarıyla edebiyat
dünyası kusursuz bir cinayet romanına tanık olmadı. Bu durum cinayetin kusursuz
olamayacağı saptamasının bilinçlerde yarattığı basıncın bir sonucu olabilir.
Ama nereden bakılırsa bakılsın cinayetin kusuru yine cinayet olgusunun kendisinde
yatmaktadır. Baudrillard’dan aldığımız fikirle söyleyecek olursak, dünya
belirli bir gerçeklik üzerine oturmaktadır ve bu durumun kendisi kusurludur.
“Her
Temas İz Bırakır” romanı
kuşkusuz kusursuz bir cinayet romanı örneği olarak çıkmıyor karşımıza. Ancak
yazar Emrah Serbes buna yakın bir fikirle yazdığı romanında bir olguyu öne
çıkarıyor. Ona göre, daha doğrusu romanın baş polis kahramanı Behzat Ç.’ye
göre, “kolay çözülen cinayetler planlı
olanlardır, plansız cinayetleri çözmek ise zordur.” Bu zorluğun nereden
kaynaklandığı romanın alt okumasında ortaya çıkıyor. Rutinleşmiş gerçeklik algısı
beraberinde rutinleşmiş, statikleşmiş algı ve düşünce kalıpları yaratmaktadır.
Oysa gerçeklik (yani “plan”) bozuma uğradığında ya da gerçekliğin yerini
Baudrillard’ın deyimiyle “görüntüler” almaya başladığında, yaşanılanı
algılayabilmek için farklı düşünme pratiklerine ihtiyaç duyulmaktadır. Çünkü
bozum, mekanikleşmiş düşünce kalıplarıyla algılanamayacak denli komplekstir.
Emrah Serbes “Her temas iz bırakır” romanında
gerçekliğin ve mekanikleşmiş algı kiplerinin kırılmasını önceden yapılmış bir
cinayet kurgusunun bozulması üzerinden anlatarak, “plansız cinayetleri”
çözmenin yolunun yalnızca farklı düşünme edimleriyle ve algı kipleriyle olabileceğini
kanıtlamaya çalışıyor. Romanın yüzeyinde neredeyse her polisiye roman
kurgusunda karşılaştığımız karmaşık ilişkiler ağı, kurgunun altına indikçe
okuyucuyu yaşanılanların yalnızca görüntülerden ibaret olduğuna, gerçekliğin
birileri tarafından bozuma uğratıldığına doğru tanıklığa yönlendiriyor.
Baldaki Tuz…
Romanın merkezine oturan vaka
ilk etapta sıradan bir intihar vakası olarak görülüyor. Yüzeysel bir taramadan
sonra olayın basit bir intihar vakası olmadığı belli olur ancak ipuçları olayın
çorap söküğü gibi çözülmesine vesile olmaz. İşin içinde polis teşkilatının
neredeyse tüm birimlerinin (Terörle Mücadele, Mit, Cinayet Şubesi) bulunduğu durum
sanıldığından daha karmaşıktır ve görüntünün ardında birçok giz bulunmaktadır. Durumun
bu denli çetrefilli olmasının en temel nedeni ise ölen kişinin politik bir
geçmişinin olmasıdır. Terörle mücadelenin ve Mit’in olayın içine girmesinin
nedeni de budur. Çünkü terörle mücadele şubesi ve Mit yaşanılan gerçekliği
bozuma uğratmaya; olayı örgüt içi bir hesaplaşma olarak gösterip asıl katili
saklamaya ve cinayetin üstünü kapatmaya çalışmakta, bir “teröristi” de bu
vesileyle “içeri tıkma” planları yapmaktadır. Ne var ki cinayeti işleyen kişi
bu planı bozarak kendi planını uygulamaya karar verir ve cinayet plansız bir
hal aldığı için çözümü de zorlaşır.
Burada
yazar Emrah Serbes’in bir paradoksu bulunuyor. Eğer yaşanan vaka yazarın yahut baş
komiser Behzat Ç.’nin belirttiği gibi plana uygun olarak yapılmış olsaydı bu
cinayetin çözümü olmayacak ve sır olarak kalacaktı. Çünkü Terörle Mücadele ve
Mit olaya örgüt içi infaz süsü vererek olayın üstünü örtecekti. O halde “planlı işlenen cinayetler kolay çözülür”
saptaması kendini ispatlama zemini bulamamaktadır. Romanın gelişim süreci ise
aslında cinayetin plansız yapılmasından dolayı çözüldüğü ve çözülebileceği
olgusunu beslemektedir. Çünkü cinayet plansız yapıldığı için çözülmüştür. Yine
Baudrillard’dan apardığımız düşünceden yola çıkıp söylersek; “Cinayetin
kusurunun izini bulabilmek için gerçekliği ortadan kaldırmak gerekmektedir.”
Cinayeti işleyen kişi de yapılan plan anlamında “gerçekliği” bozduğundan dolayı
ortada büyük bir “kusur” bırakmıştı ve cin hafiye Behzat Ç.’nin, bu kusuru,
“Büyük Kedilerin Günlüğü” ya da evine aldırdığı 32’li tuvalet kâğıdı gibi kimi
çağrışım yöntemleriyle bulması o kadar da zor olmadı.
Balın baskın çıkan tadı…
Bu ince “tuz” detayı romanın
ağzımızda bıraktığı güçlü bal etkisini bastıramıyor kuşkusuz. Çünkü roman bir
polisiye kurguda bulunması gereken heyecan, merak ve sürükleyicilik gibi
öğeleri ustalıkla işlemesinin yanında anlatılan yan hikâyeler de yazarın “şen”
kalem tonuyla buluşarak balın tadını güçlendirici bir etki yaratıyor.
Karlı bir kış mevsimi
Ankara’sını arka fona oturtan Emrah Serbes, okunması kolay ve eğlenceli, güçlü
kurgusu ve sağlam kalemiyle edebiyat dünyasında iz bırakacak bir temas
gerçekleştirmeyi başarıyor. Edebiyat dünyasını yeni ve genç bir polisiye
kalemle karşı karşıya bırakıyor.
Yazarın romanda sıklıkla
kullandığı tanımlamalarla söyleyecek olursak; bu “sahalar” onun “kombine”
vuruşlarına tanık olmaya devam edeceğe benziyor…
Her
temas iz bırakır / Bir AnKara Polisiyesi
Roman
/ 298 Sayfa
Yazar:
Emrah Serbes
İletişim
Yayınları / 2006
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder