“Çığrından
çıkmış bir zaman bu!” (Hamlet)
Kötü ve bulaşıcı bir hastalıkla karşı
karşıyayız ey okur!
Beyinde düşünce üreten ve akıl sağlığını
besleyen algı yollarının mikroplar tarafından tıkanması sonucu oluşan
enfeksiyon, hastalığın ilk belirtisini oluşturuyor. Bu mikroplara gerekli
müdahale yerinde ve zamanında yapılmadığı koşullarda önce beyin cidarlarında
çatlaklar oluşmaya, çatlaklardan beyne sızan mikroplar da düşünce sürecini
sekteye uğratmaya başlıyor sonra. Bir adım ötesi vahamet sinyalidir. Zira söz
konusu mikroplar, düşünce ile akıl arasındaki ilişkiyi sağlayan algı merkezinde
temassızlığa yol açarak tüm devreleri yakıyor ve merkez işlevini yitiriyor.
Devreler yanıp da algı merkezi bedbaht oldu mu, sıkıntı da başlıyor demektir. Aklın
felçleşerek kötürüm olduğu; akıl sağlığı denilen mefhumun ortadan kalktığı ilk
an bu aşamadır. Mikroplar gözenekleri öyle tıkamıştır ki, akıl anlam dışı
semptomlar üretmeye başlayarak akıl dışı bir hal almaya başlar.
Misal, ortalıkta yıkık altında kalmış bir
ceset mi gördünüz? Öyle pek de matah olmayan sıradan bir akıl bu duruma vah tüh
edip insani tepki verirken, mikropların hücumuna maruz kalmış akıl, akıl dışı
semptomları dürtülediği için “işte özlenen tablo”, “ilahi adalet”, “herkes hak
ettiğini bulur” gibi Van’dalca sevinç çığlıkları atmaya başlar. Nereden çıktığı
anlaşılmayan o bed ses, çığlık sahipleri dışında herkesi ürkütür. Ürkmenin
haricinde eline kızılcık sopası almak isteyenler son derece meşrudur.
Hastalığın ikinci aşaması izan ve vicdan
süzgeçlerinin tıkanmasıdır. Bu, mikropların bünyeyi yavaş yavaş ama etkili bir
şekilde teslim aldığının ve o bünyeyi yönetmeye başladığının en net
belirtisidir. O denli iyi yönetmektedir ki, misal bir yönetici çıkıp,
“kapasitemizi görmek için dış yardımı kabul etmedik” deyip insanları pişkince
göçük altında ölüme terk ettiğinde, izan ve vicdan süzgeçleri tıkananların algı
kapasitesi, yöneticinin algı kapasitesinin altında tarumar olur. Aklı felç
olmuşların dışında herkes böyle bir akla şaşırır. Şaşırmanın dışında
öfkelenenler son derece haklıdır.
Mikropların hakimiyetine geçen bünye için
tehlike çanları çalmaya başlıyor demektir ki hastalığın üçüncü evresidir bu.
Artık beyin tüm işlevini yitirmiş bir şekilde fotosentez bir hayata doğru sizi
itmektedir. Cismen ölü değilsinizdir belki ama fikren ve zihnen bir ölüden daha
beter bir durumdasınızdır. Artık aklınızı, algı ve düşüncelerinizi işgal etmiş
mikroplar giderek kişiliğinizi, oradan ruhunuzu ve peyderpey tüm hücrelerinizi
sarıp sarmalayarak sizleri başka bir varlığa doğru iter. İnsani hiçbir vasıf
yerine getirilemediği için bu hastalığı yaşayanlara başka sıfatlar takılır.
Hangi sıfatların takılması gerektiği hususunda literatür herkesi özgür
bırakmıştır. Ama o sıfatın “insan” olmadığı kesindir.
İnsani vasıflar yitince geriye bir şey
kalmamaktadır ey okur!
Geriye kalan kayboluştur. Zamanın içinde
tutsak bir bilincin aidiyetini yitirmesi, benliğini kaybetmesidir! Artık
zamanın herkes için hakikaten çığrından çıktığının resmidir bu. Andre Gide’in deyimiyle,
“onurunu yitirmiş bir çağdır bu!”[1]
Onurunu yitirmiştir, çünkü ne nemen bir mikroptur ki, ölüler cumhuriyetine
dönen kentte, ölülere bile saygı gösterilemeyecek aşamaya getirmiştir herkesi.
Yanmış, yakılmış, yerlerde sürüklenerek
şehrin içinde dolaştırılmış cenazelere; o cenazeleri gömebilmek için almaya
çalışan ailelerine; ailelere o cenazeleri vermeyen devlet görevlilerine bakıp
sevinç çığlıkları atabilecek bir onursuzluğun, felçleşmiş bir vicdanın, akıl
dışı bir barbarlığın içine itmiştir. Sonra bir gün bir yerde Antigone oyununu izleyince, “ne güzel
oyun yapmış adam bravo” diyerek alkışlayacak denli şuursuzlaştırmıştır.
Bu ne menem bir mikroptur ki, bir ölünün
daha ne kadar öldürülebileceğinin hesaplarını yapmakta; bir zelzeleden kendi
kapasitesini ölçmeye çalışmaktadır.
İşte asıl büyük zelzele budur ki,
mikroplar bu zelzelenin görülmesini de engellemektedir ey okur!
[1] Hamlet’in, “çığrından
çıkmış bir zaman bu” sözünü, Andre Gide, “onurunu yitirmiş bir çağdır bu” diye
okumaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder